Yazmayın, İnşa Edin!
Merhaba. Umarım hepinizin sağlığı
yerindedir. Bugün en son yazımda da bahsettiğim gibi senaryo yazmakla ilgili
bir eğitim videosunu çevireceğim. Arada kendimden de bir şeyler ekleyeceğim.
Kolay ayırt edebilmeniz için kendi fikirlerimin italik yazılmış olacağımı
belirterek, fazla uzatmadan çeviriye geçiyorum. İyi okumalar.
Screenwriting Masterclass - Don't Write It, Build It! - CJ Johnson
Yazmayın, İnşa Edin!- CJ Johnson
Senaristlik bulmaca gibidir. Hikayenizi
sadece yazmayın, onu geliştirin.
Bildikleriniz hakkında yazın. Ama aynı
zamanda etrafınızdaki insanların otantik hikayelerinden de faydalanın.
Bildiğini yaz demek sadece kendi hikayeni yaz demek değildir. Tecrübe ettiğiniz,
tanıdığınız, bildiğiniz hayatları yazın.
Sanıyorum daha önce bir yazımda
senarist olmaya karar verdiğinizde etrafınızdaki her şeyin sizin için bir
hikaye unsuru olmaya başladığından bahsetmiştim. Yeri gelmişken buna biraz kez
daha değinelim. Etrafınızdaki her şeye dikkat kesilmek, gözlemci olmak bizim
işimizin en önemli parçası malumunuz. Bu her zaman etrafınızda olanlarda, bütün
bir hikayeyi hazır bir şekilde bulacaksınız anlamına gelmiyor elbette. Çoğu
zaman her seferinde küçük detaylar ekleniyor sadece. Ama bu küçük detaylar bir
araya gelip hikayemizin tamamlanmasına katkı sağlayacağı için çok önemliler.
SENARYO YAZIMI İÇİN GEREKLİ ARAÇLAR
1- ÜÇ PERDELİ
YAPI (3 ACT STRUCTURE)
3 perdeli yapı eğer bilmiyorsanız
gözünüzü korkutabilir ama aslında son derece basittir. Her hikaye bir
başlangıç, gelişme ve sona sahiptir.
Uzun metrajlı bir filmde, ki ortalama
100 sayfadır, ilk perde 30 sayfa, ikinci perde 40 sayfa ve son perde de 30
sayfadır. 2. Perde ilk perde ve son perdeden daha uzundur.
Bu ayrım hep o bahsettiğimiz klasik 1.
ve 3. Perdelerin hikayenin %25’ini oluştururken, 2. Perdenin %50 olması
durumundan farklı görünüyor gibi olabilir sizin için. Kafanız karışmasın. Benzer
şeylerden bahsediliyor aslında. Özetle oranlar kullandığınız 3 perdeli yapı
versiyonuna bağlı olarak değişmekle beraber 2. Perde her zaman en uzun olandır.
Düşündüğünüzde aslında bir şaka da 3
perdeli yapıya uygundur. Keskin bir başlangıcı, biraz uzunca bir orta kısmı ve
keskin bir sonu vardır.
Burada ‘ben sonu olmayan bir hikaye
anlatabilirim’ diyebilirsiniz. Ben de size ‘siz tam olarak hikaye
anlatmıyorsunuz, daha çok deneysel bir şey yapıyorsunuz derim.’ Çünkü etkili hikaye anlatımı her zaman 3 perdeli yapıya dayanır.
Üniversitedeyken bize seçmeli
dersiniz olacak dediler. Biz de bir grup saftirik çok sevindik, istediğimiz
eğlenceli dersleri alabileceğiz diye. Sonra dönem kaydı yaparken seçmeli
derslerin bizim yerimize seçildiğini gördük. Dersin adının yanında da şöyle
yazıyordu; ‘Zorunlu Seçmeli Ortak Ders’ 😊😊 Bu 3 perdeli yapı da böyle bir şey işte, kullanmak
zorunlu değil ama mecburi😊
2-
ANA
KAHRAMAN & RAKİP (PROTAGONIST & ANTAGONIST)
Ana kahraman hikayenizin öznesidir. Hikayeye
öncülük yapan karakterdir. Rakip ise ikincil bir karakterdir ve bir şekilde ana
kahramanınızın karşıtıdır. Rakip hikayede kahramana göre daha az zamana
sahiptir.
Mesela James Bond filmlerinde Bond ana
karakterdir ve çözmek zorunda olduğu bir görevi vardır. Genelde rakibi ise her
zaman bir kötü karakterdir ve onun da havalı ve önemli bir karakter olduğunu
görürsünüz.
Romantik hikayelerde genelde bir
karakter ana kahraman olmak zorundadır. Yani karakterlerden biri filmde daha
fazla süreye sahip olmalıdır.
Romantik komedi hikayesinde türün gereği
karakterler birbirlerine aşık olmalıdırlar. Genelde birinci bölümün sonuna
kadar birbirleriyle tanışıp aşık olmuş olurlar. İkinci perdede ise bir şekilde
fiziksel olarak ya da duygusal olarak bir araya gelmeleri önünde birtakım
engeller olur ve bunların üstesinden gelmeye çalışırlar. Bu noktada birbirleri
için olmadığının düşünmeye başlayabilirler. Engeller onları ayrı düşmesine
sebep olur. Ve son perdede ise sorunların üstesinden gelirlerse mutlu son olur
eğer gelemezlerse ya da karakterler bir arada olmayacak şekilde değişirlerse
ayrılırlar. Romcomlarda hangi karakterin ana kahraman olduğunu anlamak için şuna
bakmalısınız; Hangi karakter en büyük yolculuğu yaşıyor? Yani duygusal ve
fiziksel olarak en büyük değişimi yaşayan karakter hangisi?
Rakip dediğimiz karakter her zaman, karakter
olarak kötü biri olmak zorunda değil arkadaşlar. Rakibin esas amacı
kahramanımızla isteği önünde engel oluşturması. Özelliği bu. Mesela olimpiyat
şampiyonu olmaya çalışan aynı takımdan iki kişi düşünelim. Ana kahramanımız
(hikayenin üzerine kurgulandığı kişi) ve takım arkadaşı. Şimdi hem kahramanımız
hem rakibi son derece çalışkan, şampiyon olmak için her türlü özveriyi yapan
iki kişi olabilir. Burada rakibin illaki ana kahramanın önüne engel çıkarmak
için kötülük yapması beklenmez. Yani kimsenin görmediği yerde kahramanımızın
bacağını kırıp onun yerine takımın birinci adamı olması gerekmez. Mesela rakip kahramanımızdan
daha iyi derece yapan bir sporcu olup, kahramanımız onun derecesini geçmeye
çalışıyor olabilir. Rakip sahip olduğu bu özellik sayesinde varlığıyla,
kahramanımız ve isteği olan olimpiyat madalyası arasında bir engel teşkil etmiş
oldu. Bir antagonist kötü bir karaktere sahipse ona ‘villain’ deniliyor.
3-
ÇATIŞMA,
ENGEL, YOLCULUK
(A story is a CONFLICT, a story is an OBSTRUCTION, a story is a JOURNEY!)
Mesela A Star Is Born isimli filmde Lady
Gaga’nın karakteri ana kahraman, Bradley Cooper ise antagonisttir. Bradley Cooper’ın
karakterinin hikaye boyunca çok büyük bir değişiklik yaşamadığını görürsünüz. Güçlü
bir karakterdir ama o kadar. Filmin başında başarılı alkolik bir şarkıcı iken,
filmin sonunda başarısız alkolik bir şarkıcıdır. Ama Lady Gaga’nın karakteri
(karakterlerin isimlerini bileydim iyiydi) tüm sorunlarla yüzleşen, filmin sonunda
başlangıçtan oldukça farklı bir noktada, farklı bir insandır.
Eğer bildikleriniz hakkında ya da kendi
hikayenizi yazıyorsanız ana kahraman siz olmalısınız ya da hikaye ilerledikçe
sizin versiyonlarınızdan biri olmalıdır. Rakip ise sizi amacınızdan alıkoyan, bir
şekilde karşınızda duran kişidir.
4-
RİSKLER-
YÜKSEK RİSKLER VE DÜŞÜK RİSKLER
(STAKES - HIG STAKES AND LOVE STAKES)
Aksiyon filmleri riskler konusu için çok
güzel örneklerdir. Bu tarz filmlerde hikâye ilerledikçe risklerin de giderek
artması söz konusudur. Ve bazen inanılmaz derecede yüksek riskli pozisyonlar, alınması
gereken kararlar vs. olabilir. Çünkü bütün riskler bir şekilde birbirine bağıntılıdır.
Romantik komedilerde ise aşk başlı
başına en büyük risktir. Çünkü birine âşık olduğunuzda bütün hayatınız değişir.
Kısaca her hikâyede risklerin olabildiğince,
aksiyon filmlerindeki gibi yüksek riskler olmalıdır. Ve şunu her zaman
aklınızda bulundurmalısınız, riskler ne kadar yüksek olursa seyirci hikâyeye/karakterlerinize
o oranda bağlanır ve hikâyeden daha çok keyif alır.
Bu riskler mevzuu aslında kahramanınız
bir engelle karşılaştığında o engeli aşmak için aldığı kararın, ona kazanıp/kaybettireceklerinin
onun için ne kadar önemli olduğuyla ilgili büyük oranda.
5-
ÇEVRE (MILIEU)
Fransızca kökenli Milieu teknik bir kelimedir.
Basitçe anlamı düzenlemektir. (Kelime anlamı olarak çevre anlamına geliyor
ama hikayede çevrenin kurulması, düzenlenmesi anlamında kullanılıyor.) Fakat
mutlak bir zaman ve mekândan farklıdır. Daha çok hikâyenin kurulduğu dünyayı
anlatmak için kullanılır. Mesela A Star Is Born filminde milieu müzik
endüstrisidir.
6-
TEMA (THEME(S))
Her hikâye bir şey ya da biri hakkındadır.
Ama tema daha çok hikâyede gerçekleşen her şeyin neyle ilgili olduğu
hakkındadır.
Örneğin A Star Is Born; aşk, bağımlılık,
ünlü olmanın doğası hakkında. Hikâyeyi anlatırken bütün bunları anlatırsınız. Ama
tema bütün bunlar aslında neden olmaktadır bunu anlatmaktadır.
Her hikâye bir konu hakkında olmalıdır. Ama
tema aslında anlatmak istediğiniz şeydir.
…
‘Fikir’, ‘tema’ ve ‘konu’ üçlüsünü birbirinden
ayırt edemiyorsanız bu sorununuza çözüm olması için bakınız; https://senaryodasi.blogspot.com/2020/06/hikaye-fikri-nasl-bulunur.html
Videonun tamamı; https://www.youtube.com/watch?v=PpUE1cu8rPc
Yorumlar
Yorum Gönder