Başarılı Bir Climax Örneği, The Wife

 


Tek bir sahne, bir filme sınıf atlatabilir mi sizce?

Bugün bu soruya cevap niteliğinde, The Wife filminin doruk noktasını örnek veriyor olacağım. İzlemekten asla bıkmadığım bir sahne. Senaristler için ders niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Düşük ritme sahip olan bir filmin doruk noktasına bu tarz bir sahne koyduğunuzda, neler başarabilirsiniz açıkça görüyorsunuz bu filmde.

Öncelikle filmden biraz bahsedelim. Oldukça düşük ve stabil bir ritme sahip diyebiliriz film için, az önce de belirttiğim gibi. Bu açıdan göz açıp kapayıncaya kadar sabrı tükenip, dikkati dağılan günümüz seyircisinin sınırlarını biraz zorlayabilir izlerken😊 Ama insan ilişkilerinin ne denli zor ve karmaşık olabileceğini anlamak açısından filmi başından sonuna kadar sabırla izlemelisiniz diye düşünüyorum.

Filmin konusu; kocası için her şeyi yapmış olan bir kadın, kocasının kendi yazdığı hikayeyle Nobel almasıyla, yaptıklarını ve yapamadıklarını sorgulamaya başlıyor. Ve ödül töreni için gittikleri yerde kocası tavırlarıyla, evlilikleri boyunca yaptıklarının üstüne tüy dikince, kadın da hayatına olduğu şekliyle devam edemeyeceğine karar veriyor. 

İşte kadının içinde ne var ne yok ortaya dökmek suretiyle bu kararını açıkladığı yer de, filmin doruk noktası ve aynı zamanda en can alıcı sahnesi.

Şimdi sahneyi buraya koyacağım ama filmin tamamını izlemediyseniz, vermek istediği duyguyu tam alamayacaksınız bunu önceden belirtmiş olayım.

https://www.youtube.com/watch?v=KAEoglIjoy4

https://www.youtube.com/watch?v=tP0PzoPzv7s

Başlamadan; Joan kadın, Joe adam 😊 

Sahnenin girişinde Joe karısıyla ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkına varıp, Joan’ı yaptıklarının (karısının yazdığı hikayeleri kendisi yazmış gibi davranmalarının) yanlış olmadığına ikna etmeye çalışıyor. Fakat atladığı ya da görmezden geldiği detay şu; karısının hissettiği insanları kandırmış olmaktan dolayı duyduğu vicdan azabı değil, bütün emeğini sahiplenen kocasına duyduğu öfkeden kaynaklanan pişmanlık. Sahnenin bütününe bu duygu hakim Joan için. Joe ise daha ziyade evlilikleri boyunca yaptığı gibi hem içinde ne var ne yoksa söyleyip rahatlamanın hem de karısını manipüle edip onu, yaşadıklarının sorumlusunun o olduğuna ikna etmenin peşinde.

Daha diyaloğun başında kendilerini tanımlayış şekillerinden bile düşüncelerinin iki ayrı noktada olduğunu anlıyorsunuz. Joe karısına biz ortağız anlamında ‘We’re writing partners’ diyor, Joan ise ‘Sen sadece düzenleme yaptın, bütün yaptığın buydu!’ deyip konuşmaya devam ediyor. Daha sonra karşılıklı yıllar içerisinde ne tür fedakarlık yaptıklarını sıralamaya başlıyorlar. Fakat ilginç olan her ikisinin de aslında dışarıya gösterdiklerinin tam tersini yaşıyor olmaları.

Ve Joe karısına yetenekli olanın kendisi olmadığının farkında olduğunu söyleyip, sanki pişmanmış gibi davranmayı başlıyor ve cümlesini yaptıkları şeylerden usandığı zamanlarda bile, yine de evliliklerini bitirip gitmediğini söyleyerek bitiriyor. Joan bu noktada aldatma durumlarını ortaya serip, ‘Her seferinde, sana bütün bunları yaptıranın benim yeteneğim olduğuna bir şekilde beni inandırdın’ diyor.

Buraya kadar gördüğünüz, çiftin evliliğinin açıklaması, adam için alışkanlık ve sahip olduklarından vazgeçememe, kadın ise kocaman bir pişmanlık. Joan bir noktadan sonra kendi hayatında yaşadığı her şeyi nasıl hikâyeye çevirebileceğini düşündüğünü anlatmaya başlıyor.

Sahne boyunca kadının yazarlıkla ilgili söylediği şeylerin gerçek hayatta yaşadıklarınızla ne kadar benzediğini fark ediyorsunuz. Bir yazarsanız elbette😊 Yukarıda bahsettiğim şey de onlardan biri. Hikâye anlatıcısı olmaya karar verdiğiniz anda tuhaf bir şekilde kendi hayatınızda dahil gördüğünüz her şey birer hikâye unsuruna dönüşüyor. Ve çoğu zaman yaşadıklarınızı, gözlemlediklerinizi öylesine arkanızda bırakmak yerine, bunu en faydalı şekilde nasıl kullanırım diye düşünmeye başlıyorsunuz. Acaba bu gördüğüm, duyduğum bana ilham verebilecek kadar büyük bir şey mi? Şu yaşadığımın benzerini falanca hikayemdeki karakter yaşasaydı ne tepki verirdi…

Sahnenin ilerleyen dakikalarında her ikisi de yazılmış olan eserlerin kendinden izler taşıdığını iddia ediyor ve sonrasında adam kadına ben olmasaydım sen bir hiçtin minvalinde şeyler söylüyor. Ve en eski defterler bile açılıp konu adamın eski karısına geliyor. (Ah be amcam konuyu oraya getirmeseydin iyiydi)

O dakikadan sonra kadın adama söylediklerinin kar etmeyeceğinin farkına varıp toparlanmaya başlıyor. Ama adam durmuyor tabii ki. Joe içindekileri fütursuzca söylemeye devam ederken, Joan kararlı bir şekilde eşyalarını toplamaya devam edip ‘bu evlilik benim için bitti’ mesajı veriyor. Ama bunu açıkça söyleyene kadar adamın kafasına dank etmiyor.

Joe eşyalarını toplarken Joan’a ‘ne yapıyorsun’ diyor. Bunu söylerken aktör sahneye karakterin tavrını o kadar iyi bir şekilde yansıtıyor ki, Joe’nin o dakikaya kadar bunun her zaman ki sıradan kavgalarından biri olduğunu düşündüğünü anlıyorsunuz.

Joe karısını yaşlandıklarına ve bir arada kalmaya devam etmeleri gerektiğine ikna etmeye çalışıyor ama işe yaramıyor. Joan o güne kadar yaşadığı gururunu kıran her şeyi sıralamaya başlıyor.

Glenn Close sahnenin bu kısmında, jest ve mimiklerini söylemesi gerekenlerle öyle güzel harmanlıyor ki, ‘seyirciyi karakterle tek bir sahnede, bir anda nasıl özdeşleştirirsiniz?’ in cevabını veriyor adeta. Burada tüm film boyunca, hikâyeyi dışarıdan izlemiş seyirci bile kadına hak verir hale geliyor. Özellikle kadın seyirci için burası ‘ben de evliliğimde benzer şeyler yaşıyorum’ dedirtilen yer.

Bu arada bunları kadın seyirci erkek seyirci şeklinde cinsiyetçi yaklaşın diye söylemiyorum. Eğer karakter doğru anda, doğru şekilde, söylemesi gerekenleri söylerse seyirciyi filmin son sahnelerinde bile hikâyeye bağlayabilirsiniz. Bahsettiğimiz sahnenin filme sınıf atlatmasının sebebi tam olarak bu. Çünkü harika bir bitirişle seyircinin karakterlerle kendi karakterini ve yaşadıklarını özdeşleştirmesini sağlayarak, filmi olduğundan büyük hatırlamasını sağlıyorsunuz. Çok iyi!

Joe karısının zayıf hissettiği bir anda son bir kez hamle yapıp durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama Joan buna izin vermiyor.

Sadece iki karakteri konuşturarak ne kadar etkileyici bir sahne yazabilirsiniz sorusunun cevabı bu sahne. Belki filmi ‘o kadar da’ etkileyici bulmayabilirsiniz ama bir senarist olarak ben bu sahnenin teknik anlamda görevini sonuna kadar yerine getirdiği ve üzerinde çalışılması gerektiği kanısındayım.

….

Son olarak Glenn Close’un bir röportajında filmin yönetmeni kendisine sorulduğunda, ‘iyi bir yönetmen’i tanımlarken alıntı yaptığı söz çok hoşuma gitti; İyi bir yönetmen kamerayı nereye koyacağını bilendir!

Okuduğunuz için teşekkürler. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çatışma Nedir? Hikâyede Çatışma Nasıl Kurulur?

Logline Nasıl Yazılır?

Senaryo Yarışmaları