Senaryonuzu Nasıl Korursunuz?
Evet geldik en çetrefilli meselelerden birine. Senaryomuzu nasıl
koruyacağız? Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Maalesef millet olarak
hiçbir konuda orta noktamız olmadığı gibi, bu konuda da yok! Oldukça kalabalık
bir güruh hiçbir sakınca görmeden her yerde fikirlerini, hikayesini kamuoyuyla
paylaşırken, bir kesimde ‘Şu insan bana niye o kadar dikkatli baktı. Yoksa
bende süper bir senaryo olduğunu anladı da çalmak mı istiyor? Hırsızlar!’ diye
paranoyak bir şekilde takılıyor.
Ben her ikisinin de doğru bir kafa yapısı olduğunu düşünmüyorum.
Önce sağa sola, dağa taşa durdurulamaz şekilde hikayelerini yaymaya
çalışanlardan başlayalım. Güzel kardeşim az ağırdan al. Yani tamam güzel bir
şey bulduğunda insana paylaşma hissi geliyor bir yazar olarak yalan değil. Ama
bunu gittiğin her ortamda yapmaya çalışmak yerine, okuduğunda sana faydası
olacak insanlarla paylaşmak daha doğru olmaz mı? Yapımcı, senaryo hocası,
birlikte yazmayı düşündüğün bir arkadaş gibi mesela. Ayrıca bizim insanımız
eleştirmeyi çok sever. Henüz fikir aşamasında ya da geliştirme aşamasında olan
bir hikayeyi paylaştığında alacağın yorumlar canını sıkabileceği gibi, seni
yazmaktan bile soğutabilir haberin olsun.
Sektöre nasıl kendini kabul ettireceğini bilemediği için
çaresizlikle hikayelerini sağda solda paylaşmaya başlayan masum birinci yayıcı
grup, kalbim sizinle! Ama tekrar söylüyorum bence yaptığınız doğru değil.
Hepimiz bir şekilde hikayelerimizi yapımcılara ulaştırıp, filme çekilsinler
istiyoruz elbet. Ancak bunun için şuan yaptığınızdan daha emin bir yol bulmaya
çalışmak daha iyi olur gibi. (festival, senaryo yarışması…) Yine de, paylaşırım
sana ne diyorsan devam et tabii, fikir/hikaye senin onlarla istediğini yapmak
en doğal hakkın.
Efendim bir de bu yayıcı grubun ikinci cinsi var. Esas mesele
bunlar zaten! Bunların senaristlik falan umurunda değil. ‘Ben hikayeme
çok güveniyorum herkes bilsin, hiçbir sakıncası yok’ durumundan ziyade, ‘Şuraya
bir fikir atayım, olur da sektörden biri fikrimi beğenirse belki bir yerinden
hızlı bir giriş yaparım’ havasında olanlar. Zaten yazdıklarından anlıyorsunuz
ne durumda olduklarını. Hikayeleri genelde şu minvalde oluyor. ‘Abi ben şöyle
düşündüm; bir ağa var tamam mı ama ağa olduğunu kendisi dışında hiç kimse
bilmiyor. Bu bir kızı seviyor. Kızı alıyor yanına tamam mı, birlikte bir
yolculuğa çıkıyorlar bunlar. Ama yolda başlarına türlü türlü şey geliyor. Bir
de, bu kısım çok komik bak, bunlar İstanbul’dan yola çıkıp Ege’ye gidiyorlar
ya, yolda şiveleri falan değişiyor. Hahaha. Daha yazmadım ama bir yazsam
bayılırsın var ya, manyak bir şey’.
Hmmm. İşte bu da insan Einstein da, ikisinin de yaktığı oksijen
aynı. Giren birebir aynıyken, çıkan nasıl bu kadar farklı olabiliyor anlamak
mümkün değil. Hikmetinden sual olunmayan Rabbimin işine akıl sır ermiyor
cidden! İkisini de yarattıysa vardır bir bildiği deyip ilerliyoruz.
Özetle şahsen iyi bir hikaye fikriniz varsa bunu
canlı cansız tüm varlıklara anlatmaya çalışmak yerine, oturup üzerinde çalışmayı
daha doğru buluyorum.
Eveeeet geldik paranoyaklara. ‘Çalacaklaaaar, hissediyorum
çalacaklar benim bebeğimi! Bak şu kenafir gözlü daha fikrim var dediğim andan
beri tetikte, bir şeyler söylesem de hemen bir araklasa!’
Oyyy oy! Düş de öl emi! Arkadaş kim ne yapsın senin hikayeni, az
sakin ol ya. Bir kere hikayen çalınmaya değecek kadar iyiyse, aklı başında
hiçbir yapımcı onu senden çalmaya çalışmaz zaten. Seni altın yumurtlayan tavuk
olarak görüp elinde tutmaya çalışır. İkincisi; bu noktada sana kötü bir haberim
var, o yüzden önce bir yerlere oturmak isteyebilirsin. Oturdun mu? Tamam. Hikayeni
notere de tasdik ettirsen, online tasdikleyenlere de tasdikletsen (tekerleme
gibi oldu), abartıp İngilizce’ye çevirip Amerikan Yazarlar Birliğine bile onaylatsan,
hikayenin çalınmasına engel olamazsın! Haydi ağla, ağla. Bekliyorum
ben, ağla sen. Bu gerçeği hazmet, rahatla. Sonra da bir doz passiflora iç gel
devam edelim.
Ne demiş heykeli dikilesi bir senaryo hocası ( kim olduğunu
hatırlamıyorum ama kesin Michael Hauge demiştir. İşe yarar bir şey denmişse
bunu olsa olsa o demiştir. Canım benim. Kalp), Senaryonuzun çalınmasını
istemiyorsanız bunun kesin bir yolu var. Kimseye okutmayın!
Evet maalesef korumanın, çalınmayacağından emin olmanın tek yolu
bu! Diyeceksiniz ki o zaman niye onaylatıyoruz, şöyle ki; çalınmasını
önlemek için değil, olur da böyle tatsız bir şey başınıza gelirse hikayenin
size ait olduğunu kanıtlayabilin diye yapıyoruz.
Ben senaryolarımı https://www.sahiplen.com/ da onaylatıyorum. Çok kolay, kayıt olup iki dakika da
onayınızı alıyorsunuz. Sayfalarında her şeyi anlatmışlar anlaşılır bir şekilde
zaten. Bir de https://www.tasdix.com/ , o da iyi. Aynı işi görüyorlar zaten. Ben nerede
onaylatırım diye araştırırken bu ikisini bulmuştum. Sahiplen daha kolay göründü
gözüme, o yüzden orada onaylattım.
Bu arada 120 sayfalık senaryo için benden 17.500 tl onay parası
isteyen noter, Zalimsin!
Kendinize postalayabilirsiniz senaryonuzu, bu da
bir seçenek. Ben hiç denemedim. Yapmak isteyenler, kendinize postalayıp gelen
postayı açmıyorsunuz. Bir de ‘poor man copy’ olayı var.
‘Param yok, pulum yok, malım mülküm olmasın ziyanı yok’ modundaysanız, bu sizin
için. Hikayenizi mail hesabı alıp kendinize gönderiyorsunuz o kadar.
Bu sonuncuyu yayıcı gruptan birinin yapmaya çalıştığını
düşünsenize. Mail alıp, kendisi yerine başkalarına gönderip, ‘Ay yanlışlıkla
onaylamak için kendime gönderiyim derken başkalarına yollamışım, hay Allah! Dur
bir dakika. Bu bir işaret olmalı. Evren bana ne kadar yayılırsan o kadar iyi
demeye çalışıyor sanki!’ 😊 Can çıkar, huy çıkmaz.
Bir şekilde o anda, hikayenin o haliyle size ait olduğunu
onaylatın bu saydıklarımla ya da daha iyi bir yöntem biliyorsanız onunla, işlem
tamam.
Her şeyin azı karar çoğu zarar. Eğer
fikrinizi/hikayenizi paylaştığınız kişi size faydası dokunacak bir insansa,
sizin yazar olarak gelişmenizi sağlayacak ya da senaryonuzun filme çekilmesini
sağlayacaksa paylaşın. Aksi durumda kendinize saklamanız daha uygun olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder