Benden Senarist Olur mu?
Aslında bu soruyu sorduğunuz kişi kim olursa
olsun, ister profesyonel bir senarist ister bir
senaryo hocası fark etmez, size söyleyebileceği ya da bence söylemesi gereken
tek bir cevap var; BİLMİYORUM! Evet yanlış okumadınız
‘Bilmiyorum’. Çünkü sizden senarist olur mu, olmaz mı bunu bilebilecek tek kişi
sizsiniz. Siz de deneyip görmeden bu sorunun cevabını asla öğrenemezsiniz.
Kimse sizin kara kaşınıza, kara gözünüze ya da yazdıklarınıza bakıp senden
senarist olur ya da olmaz diyemez.
Hangi formda yazarsa yazsın (senaryo, roman, tiyatro oyunu, müzikal…) bir kişinin yazar
olmaya karar verdiği anda ve sonrasında bir süre daha (bu sürenin ne
kadar uzun olacağı kişiden kişiye değişir) yazdığı hiçbir şey tatmin
edici değildir. Ne kendisi için ne de okuyan insanlar için.
Bu yüzden pek çok başarılı yazarın ilk yazı denemeleri öldükten sonra
yayınlanır. Çünkü ne kadar kötü olduklarını bildiğimiz için, yaşamımız boyunca
bizden başka kimsenin eline geçmesin diye mümkün olduğunca derine saklıyoruz. Ben
mesela, ilk yazdığım şeyleri (şey diyorum kategorize edemediğim için)
geçenlerde tekrar okudum. Sonra hiç kimsenin bulamayacağı bir yere sakladım. O
kadar ki nereye sakladığımı bile unuttum. Sanırım beynim onların bana ait
olduğunu kabullenmek istemedi. Sakladığım yeri ben bulamadım, umarım başka
kimse de bulamaz. Dinimiz amin😊
Özetle hepimizin ilk yazdıkları kötü
olduğundan, yazar olup olamayacağınızı değerlendiren kişi ister siz olun ister
bir başkası olsun, ilk kaleme aldığınız yazıların, hikayelerin vs. baz
alınmaması isabet olacaktır.
Tecrübelerimden, gözlemlerimden ve okuduklarımdan yola çıkarak
söylüyorum, yazdıklarının profesyonel elden çıkmış bir sanat eserine
benzemesi yukarıda da belirttiğim gibi kişiye göre değişmekle birlikte
uzunca bir süre alabiliyor. Bazı yazarlar için bu süre 6 ay olurken, bazıları
için 6 yıl kadar hatta daha bile uzun olabiliyor. Ben şimdiden 6 seneyi
devirdim bile, her saniyesinden keyif alarak. Bu rakamların gözünüzü
korkutmasına gerek yok tabii. Sonuçta hangi sanat dalı olursa olsun öğrenmek
uzunca bir süre alıyor malum. Burada olduğunuza göre bu süreyi harcamayı göze
aldığınızı varsayarak yazıma devam ediyorum.
Meselenin bir diğer boyutu da yazarlık için gereken yeteneğe sahip olmak.
Efendim bu noktada size harika bir haberim var. Söylüyorum, hazır mısınız? Yazar
olmak için asgari bir yeteneğe ihtiyacınız yok. İsteyen herkes
yazar olabilir. Şimdi ‘ E madem herkesten yazar olabiliyor,
nasıl oluyor da Stephen King böyle büyük bir yazar olabilirken, onunla aynı
derecede belki daha fazla bu işe kafa yorup emek harcayan insanlar böyle
ihtişamlı bir yazarlık kariyerine sahip olamıyor? Sonuçta ben yazar olacağım
diyen herkes aşağı yukarı benzer bir eğitim alıyor, eğer bu farkı yaratan
yetenek değilse ne ola ki?’ dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen açıklayayım. Bazı sanat dalları için asgari yeteneğe sahip olmanız
şart iken, yazarlık için böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü hangi formda
yazarsanız yazın basitçe söylemek gerekirse yaptığımız iş ‘Hikaye
Anlatıcılığı / Storytelling’ ve bu öğrenilebilir bir
şey.
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, diyelim ki ses sanatçısı olmak
istiyorsunuz. Bu durumda asgari bir ses yeteneğine sahip olmanız gerekiyor.
Benim gibi karga sesli bir insan, tüm hayatını dünyanın en iyi hocalarından, en
ileri teknikleri öğrenerek geçirse bile çok çok sesi etrafındaki insanlara daha
melodik gelir, o kadar. 5 oktav ses yeteneğiyle doğmak diye bir şey
vardır ama hikaye anlatma yeteneğiyle doğmak diye bir şey yoktur.
Hikaye anlatmak ve bunu herhangi bir formda yazıya dönüştürmek hep
sonradan öğrendiğimiz bir şey.
(Bu yalnızca benim inandığım bir şeyden ibaret değil, isteyen bu konuyu
araştırabilir.)
Belki şimdilerde bilinçli anneler henüz karnında olan bebeğine hikaye
anlatarak bu ‘öğrenme’ sürecini daha da öne çekiyor olabilirler. Ama Shakespeare’in
annesinin karnından çıkar çıkmaz ‘ Anneciğim lütfen bana bir kağıt kalem
getirin, içeride yeterince vakit kaybettim zaten hemen yazmaya başlamalıyım!’
dediğini zannetmiyorum. Dediyse de ben yanılıyorumdur, o zaman da yanıldığımı
kabul ederim ama böyle bir şey demiş olabileceğini düşünmek bile ürkütücü yani
ne bileyim. Ünlü yazarlardan herhangi birinin bu şekilde doğup, atarlandığını
düşünsenize.
Neyse konumuza dönelim. Şimdi gelelim sorunun ikinci kısmına ‘
Yetenek değilse farkı yaratan ne?’. Burada aslında pek çok şey devreye
giriyor. Öncelikli olarak, bir takım karakter özellikleri sizin iyi bir yazar
olup olmayacağınız konusunda belirleyici etkiye sahip.
Bunlar;
Bunlar;
- Gözlem
Yeteneği. Bu en önemli özelliklerden biri olduğu için en başa yazdım.
Zira yazarken faydalandığımız kaynaklardan birisi gözlemlerimiz. Takdir
edersiniz ki yazdığımız her olayı tecrübe etmiş olmamız mümkün değil. Bu
noktada gözlem devreye giriyor.
- Empati Kurabiliyor Olmak. Hikayenizi hazırlarken/anlatırken hep bir şekilde
ihtiyaç duyacağınız bir özellik. İleri senaryo yazma tekniklerinde yerine
kullanabileceğiniz teknikler var ve bir yazar olarak kendinizi geliştirdikçe
bunları kullanmak işinize geliyor aslında. Çünkü hikayeyi anlatırken
karakterler ile empati kurarak yazmaya çalıştığınızda bu durumun iki sakıncası
ortaya çıkıyor. Bunlar;
1- Yalnızca ana
karakterle empati kurmaya kalksanız bile bu durum psikolojik olarak çok yorucu.
Çünkü her bir karakterin ana hikayenin içinde kendi hikayesi de var. Her birinin
neyi, niye yaptığını anlamaya çalışıp, onlar gibi hissederek yazmak çok zor.
Eğer komedi gibi bir türde, eğlenceli bir şeyler yazıyorsanız çok sorun
olmayabilir belki. Ama benim gibi ilk senaryonuzda toplumsal bir meseleyi
anlatıyorsanız kolay gelsin!
Bazı travmatik durumlarda karakterle empati kurarak yazmaya çalışmak,
sizde de birtakım travmalara sebep oluyor maalesef. Özellikle
gerçekte insanların anlattığınızdan daha fazlasına maruz kaldığını bildiğiniz
durumlarda, kendinizi hikayeden soyutlamak mümkün olamadığından dengeniz alt
üst oluyor.
2- Psikolojik
olarak yorulduğunuz için bazen bir günde 10 sayfa yazabilecekken, günü sadece 3
sayfa yazarak kapatmak zorunda kalabiliyorsunuz. Empati kurmak sizi yavaşlatıp,
ritminizi bozuyor.
Ancak yine
de hikayenin oluşum aşamasından sonuna kadar farklı zamanlarda, farklı
derecelerde faydalandığımız bir özellik. Sırf başka teknik buldunuz diye önemi
azalmıyor anlayacağınız, hala gerekli!
- Detayları Fark Edebiliyor Olmak. Detaylar bizim için her şeyden önemli. Eğer
bir nesneye, bir kişiye, bir olaya baktığınızda diğer insanların gördüğünü
görüyorsanız bir kere daha bakın, ama bu kez daha yakından!
- Hayal Gücünüzün Geniş Olması. Bizim gibi çocuklarını ‘ayakların yere bassın
evladım’ diye yetiştiren bir toplumda bu dediğine sahip kim var ki diyebilirsiniz.
Haklısınız. Ama insan beyni muhteşem ve gelişmeye açık bir organ. Kaç yaşında
olursanız olun. Eğer buna sahip değilseniz geliştirmeyi denemekten ne çıkar
değil mi? Sırf hayal gücünüz zayıf diye yazmaktan vazgeçecek değilsiniz
sonuçta.
- Yalnızlıkla Baş Edebiliyor Olmak. Ben çizemiyorum ama siz bunun altını 150 kez çizmiş
olduğumu hayal edin. O derece önemli çünkü. Şimdi yazacağım şeyleri lütfen iyi
okuyun, ona göre senarist/yazar olmak istiyor musunuz istemiyor musunuz bir
kere daha düşünün.
İster tek başınıza yazıyor olun ister bir yazar grubuyla birlikte
çalışıyor olun vaktinizin çoğunu yalnız geçiriyorsunuz. Vaktinizin çoğu: yeme, içme, uyuma
gibi insani ihtiyaçlarınız ve aile fertleri ya da arkadaşlarınızla takıldıktan
sonra kalan zamanınızın büyük bir kısmı. Bir grupla yazıyorsanız yazmak için
ayrılan zamanın tamamına yakını, eğer tek başınıza yazıyorsanız tamamı.
Yazarlık yalnız yapılan bir iş. Eğer yalnızlıkla baş edemiyorsanız, sosyal ve
hiperaktif bir insansanız başarılı ve mutlu bir yazar olmanız pek mümkün değil.
Bakın yazamazsınız demiyorum, yazarsınız. Ama harcadığınız zamanın her
dakikasında keşke başka bir şeyler yapıyor olsaydım diyerek!
Yalnız o kadar çok vakit geçiriyorsunuz ve psikolojik olarak o
kadar yoruluyorsunuz ki bazen kendinize bile tahammülünüz kalmıyor. Bu konuyu yeterince hesaba katmadığı için sürekli
uğraştığı halde, neden bir türlü bir şeylerin yolunda gitmediğini fark edemeyen
yazar sayısı hiç de az değil maalesef. Masa başına oturduğunuzda yazmayı
çok sevdiğiniz için yazıyor olduğunuzdan ve vaktinizin çoğunu yalnız geçirmeyi
göze alabilecek durumda olduğunuzdan emin olun!
- Sağlam Bir Psikolojiye Sahip Olmak. Genelde yazarsanız, özellikle de senaristseniz
insanların size bakışında şöyle bir hava olduğunu rahatlıkla fark edersiniz;
bunların kafa normal değil! Aslında sanılanın aksine kafamız normal bir
insanınkinden çok daha normal. Ayrıca psikolojik olarak dengesiz ve güçsüz
olmak şöyle dursun, pek çok kişiden daha güçlü psikolojilere sahibiz.
Kafanızın
içinde gerçekte var olmayan insanların çıkardığı sorunları çözdükten sonra,
aynı hızda gerçek hayatınıza dönmek ve ikisinin arasındaki farkı ayırt
edebiliyor olmak sandığınızdan daha güçlü bir psikolojiye sahip olduğumuzun en
büyük kanıtı.
Bu arada eğer bir senarist içinde bulunduğu hayal dünyasından ayrılmak
istemiyorsa, belki yalnızca istemiyordur. Çünkü gerçek şu ki kafamızın içindeki
dünya dışarıdakinden çok daha eğlenceli😊
- Disiplinli Olmak. Senelerce
ben senarist olacağım deyip, hiçbir engeli olmadığı halde disiplinsizlikten tek
kelime bir şey üretemeyen bir sürü insan var. ‘Ben bugün hikayenin … kısmını
yazacağım’ dediğiniz anda oturup yazabilecek özdisiplini bir şekilde bulmanız
gerekiyor.
- Zamanını Doğru Yönetebilmek. İster profesyonel, ister amatör bir senarist olun
vaktinizin önemli bir kısmını ya da tamamını istediğiniz gibi yönetebilecek
olmanız özenilecek bir şeymiş gibi görünse de, zamanınızı doğru
yönetmek dünyadaki en zor şeylerden biri olduğundan bu durum sizi vezir de
edebilir rezil de! Zira başınızda size ‘haydi kalk bir şeyler yaz’
diyen biri yokken bunu kendiliğinizden yapabiliyor olmak cidden çok zor. Ve
inanmayacaksınız bunun yazmayı seviyor olmanızla çok da bir alakası yok
maalesef. Hele bir de başka bir işte çalışıyorsanız ya da
evliyseniz ve çocuğunuz varsa halinizi düşünemiyorum bile. Böyle bir durumda bu
özelliğe sahip olmak başarınızda belirleyici bir faktör olarak iyice ön plana
çıkıyor. Bu konuda iyi olmayanlar, eğer gerçekten yazmaktan keyif alıyorsanız
biraz çabayla bu özelliğinizi geliştirebilirsiniz hiç şüpheniz olmasın.
Önemli
Not: Disiplinli olmak ve zamanını
doğru yönetebilmek ile ilgili bocalıyorsanız derhal bu durumun
üstesinden gelmek için bir şey yapın. Aksi halde iyi bir yazar olabilecekken,
farkına bile varmadan doğru düzgün tek bir hikaye yazamadan yıllarınızı boşa
geçirirsiniz benden söylemesi.
-Soğukkanlı Olmak.
Diyeceksiniz ki ‘ne alakası var şimdi beyin ameliyatına mı giriyoruz’. Evet bir
insanın hayatını ellerimizin arasına almayacağız belki ama eğer soğukkanlı
değilseniz kendinizi bir anda oyunun dışında bulabilirsiniz. Bu özelliğe sahip
olmanın işinize yarayacağı değişik yerler var.
Örneğin; çok üretken olduğunuz
harika bir gün geçirmişken, günün sonunda kaydet tuşuna basmadığınız için tüm
yazdıklarınızı kaybettiğinizde, ertesi gün yazmaya devam edebilecek morali ve
enerjiyi yeniden bulabilmeniz için soğukkanlı olmanız gerekecek.
Ya da çok güvendiğiniz hikayenizi okutmak için yapımcı ararken ‘Kusura
bakmayın hanımefendi/beyefendi ama dışarıdan gelen hikayeleri kabul etmiyoruz’
cevabını üst üste aldığınızda ‘Olur böyle şeyler hayatta. Reddedilmek de bu
işin bir parçası sonuçta’ diyebilecek kadar soğukkanlıysanız, pek çok zorluğun
üstesinden gelebilirsiniz.
-Tutku. İnsanı bir şeyi
yapmaya başlatan heves, merak gibi faktörler olsa da; o işte sürekliliği
yakalayıp, başarılı olup olmayacağını belirleyen büyük oranda tutkusudur.
İsterseniz 40 yıllık yazar olun tutkunuzu kaybettiğiniz anda her şey biter. Bu
kadar net! Üstelik bu sadece senaristlik için değil elinize aldığınız her iş
için geçerli.
-Sabır. Yukarıda uzun
uzun yazdım aslında mutlu ve başarılı bir senarist olmak istiyorsanız her işte
olduğu gibi sabretmelisiniz. Karşılaştığınız zorluklara, çok büyük gayret
gösterip olduramadıklarınıza ve daha bir sürü şeye.
Bu yazdıklarım fark yaratan senarsitlerin/yazarların sahip olduğu
karakter özelliklerinden bazıları. Ayrıca yazar olmak için almış
olduğunuz aksiyonlar, yaşadığınız çevre, etrafınızdaki insanların tutumu vb.
pek çok şey var belirleyici etkiye sahip.
ÖNEMLİ UYARI!
Yukarıda yazdıklarım için, yorumlara ‘sen böyle diyorsun ama falanca yazar hiç
de böyle değil. … kişisinde bu saydığın özelliklerin üçte biri anca var ama bak
adam süper meşhur bir yazar olmuş nabeer!’ gibi şeyler yazacaklar için
söylüyorum; bazen bu saydıklarımdan bir ya da birkaçına sahip bir yazar
çok iyi yerlere gelebilirken, bazen hepsine birden sahip olsa bile bu dünyadan
göçüp gittikten çoook sonra değerinin anlaşılması mümkün olabiliyor. ‘E
ben hangisi olduğumu nereden bileceğim o zaman?’ derseniiiz, ne bileyim ben.
Kısmet! Ben de sadece kendi halinde bir senaristim sonuçta, geleceği
görebiliyorum gibi bir iddiada bulunmadım! Deneyip görmek lazım.
Toparlamak gerekirse, fazla dağıttım çünkü farkındayım, senarist olmak
istiyorsanız deneyin! Bir yerden başlayın. Denemekten ne çıkar. Ben yazmanın
bana çok iyi geldiğini keşfettiğimde 31 yaşındaydım. Yazmayı o kadar sevdim ki
şimdi biri çıkıp senden senarist olmaz dese bile umurumda olmaz. Denedim,
oldurmak için çok uğraştım, hala da uğraşmaya devam ediyorum ve vazgeçmeye de
niyetim yok.
Bütün
mesele hayallerinizin sorumluluğunu alacak cesarete sahip olmakta!
Geleceğinizi; tanıdığınız / tanımadığınız hiçbir insanın iki dudağından çıkacak
sözcüklere bırakmayın. Deneyip başarısız olsanız bile kendi seçtiğiniz yoldan
gidip başarısız olduğunuzda hiçbir pişmanlık duymuyorsunuz emin olun.
Ben 6 yıldır yazıyorum. Henüz çekilmiş bir filmim yok. Ama bu 6 yıllık zaman
zarfında bu işe harcadığım emeğe ve zamana acıdığım, üzüldüğüm 1 saniye bile
olmadı. Umarım sizler de yolculuğunuzdan en az benim kadar keyif
alırsınız.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Yorumlar
Yorum Gönder